Yayınlar

Blog Arşivi

Popüler Yayınlar

Powered By Blogger

22 Eylül 2010 Çarşamba

Çinde Saklanan Türk Piramitleri [Beyaz Piramitler] ve Türk Mumyaları



Dünyanın ilk piramitleri Çinde saklanan TÜRK PİRAMİTLERİ  (Beyaz Piramitler) 


İlk insan mumyalama tekniğini mükemmel bir şekilde uygulayanlar Altay Türkleridir.(Mısır medeniyetinden yüzyıllarca önce) Uygur bölgesinde bulunan,Mısır piramitlerinden yüzyıllarca önce yapılan ve Mısır piramitlerinden daha yüksek-büyük olan piramitleri yapan Türklerdir.Çin hükümeti buraya girişi tamamı ile yasaklamıştır.Çünkü bu piramitlerin içinde proto(ön)-Türk yazılar mevcut.Arkeologların dahi girişine kati surette izin verilmiyor.Çünkü dünya tarihinin tekrar yazılması gerekebilir. 





ORTA ASYADAKİ TÜRK PiRAMİTLERİ  
Bugün çin sınırları içerisinde yer alan, Xian şehrine 100 km uzaklıkta Qin Ling Shan dağlarında Ön-Türk uygarlıklarından birisi tarafından inşa edilmiş, etrafında irili ufaklı 100 adet piramitle beraber, 300 metre yüksekliğinde bir piramit bulunmaktadır;  
BEYAZ PiİRAMİT 
Beyaz Pramitin ikinci dünya savaşı sırasında Çine yardım malzemesi götüren bir C-54 uçağından çekilen fotoğrafı 1957 yılında ilk kez Life Dergisinde yayınlanmıştır.  
Bu piramitleri araştırmak üzere 1994 yılında Şensi bölgesinde bir araştırma gezisi yapan alman bilim adamı Hartwig Hausdof kendi koleksiyonundan birkaç resmin halka açılmasına izin vermiştir. Hausdorfa göre piramitlerin yapım tarihi en az M.Ö. 2500ler civarındadır.  
Bölge çin tarafından yasak bölge ilan edilmiş olduğundan dolayı piramitler içerisinde bulunan mısır medeniyetinden çok ileri bir teknikle mumyalanmış olan cesetler ve Ön-Türkçe yazıtlar üzerinde araştırma yapılamamaktadır.  

Piramitlerin ebat,orijinal şekil ve büyüklükleri ,dikkat çekmemesi açısından çin hükümeti tarafından maksatlı olarak tahrip ve kamufle edilmiştir.Piramitlerin üst tarafları kesilmiş ve üstleri toprakla doldurulup, kamuflaj amacıyla ağaçlandırılmıştır ve halen etrafında tarım yapılarak, piramitlerin tahribine devam edilmektedir. 





Çindeki Türk Mumyaları 

Ceviz Kabuğu Progamına katılan (İzleyici telefonu) Halil Şıvgın (Eski "Sağlık Bakanı" demiş ki: 

"1984 yılında ben Çini ziyaret ettim, Çini ziyaretim sırasında Turfana götürdüler. İlk defa Turfana giden Türk heyetinin mensubu olmakla da gerçekten gurur duyuyorum. Orada bizi gezdirirken mumya bulduklarını söylediler ve biz mumyaları gördük. O gördüğümüz mumyaların Mısırdaki mumyalardan çok farklı olduğunu ifade ettiler, yani teknoloji olarak, yapımı olarak Mısırdaki mumyaların önünde olduğunu. 
Daha sonra aradan yıllar geçti, bir televizyon kanalında bu konun tartışılmakta olduğunu gördüm. Gerçekten bilimsel olarak, gidilmiş, Mısır mumyalarıyla Turfandaki mumyalar arasında bir kıyaslama yapılıyor. Bu kıyaslamada, Turfan mumyalarının. .Ben orada kadın mumyaları gördüm, çocuk mumyaları gördüm, erkek mumyaları gördükm, farklı şeylerden. Ve o sırada, hatta bir tanesinde yeterince koruma yapılmamış, bozulmaya başlamılştı müzede gördük onları.  




Bu mumyalardaki üstünlüğü bilim adamları ortaya koymaya başladılar. Bilim adamlarının ortaya koydukları bir gerçek var ki, ilk defa mumya kültürünün Türklerden geliştiği ortaya çıkıyor. Bundan dolayı da ben şimdi iştirak ediyorum. Yani ben bilim adamı değilim, ama bizim bilim adamlarımınızın bu olayın üzerine ciddiyetle eğilmeleri gerekiyor. Eğer Mısırdaki mumya kültürü olduysa, var idiyse geçmişte, onun etrafında da bir kültürün olması lazım. Mısırın etrafında mumya kültürüyle ilgili herhangi bir şey yok. Afrika öbür taraf, bu tarafta da yine böyle bir kültür yok. Dolayısıyla, Orta Asyadan o bölgeye giden Türklerin varlığı söz konusu olabilir." 

Ben katkıda bulunmak istiyorum bu mumyalar konusunda Urumçi mumyalarını söz konusu etmiştir, tabii ki çok önemli. Bakın, buradaki Urumçide teşhir edilen mumyalardan ilki 44 yaşında ve milattan önce 1000, yani günümüzden 3000 yıllık. Bir başkası gene 1600, en yaşlı olarak da işte bu "Lolan" denilen bayan mumyası var, milattan önce 2000 bu, yani 4000. Şimdi en büyük özelliği iç organlarının çıkartılmamış olması. Başka ?.. Şu andaki mumyaların durumu Mısır mumyalarına nazaran çok daha iyi olması. İleri teknolojide bir mumyalama sistemi öyledir, uygulanmıştır. Dahası, bir mumyanın üzerinde ameliyat izi var, at kılıyla dikilmiş. Amerika doktorların tespiti, dünyada ilk ameliyat veya operasyonlardan bir tanesi olarak kabul ediliyor. Dahası var; burada kumaş ekose ve boyalı ve milatdan önce 20008242;i konuşuyoruz, günüzmüden 4000 sene öncesini konuşuyoruz.  
                                

Türk Bilim adamı Kazım MİRŞAN yaptığı araştırmalarda Ön-Türk uygarlıkları tarafından OT-OĞ olarak isimlendirilen Ön-Mısıra M.Ö 3000 Yıllarında Doğu Anadoludan Isub-Ög yazısının gittiğini tespit etmiştir. Kazım MİRŞANın bugüne kadar anlamı çözülemeyen 184 adet mısır hiyeroglifini Ön-Türkçe olarak okumuş olduğu ve mumyalama tekniklerinin yine M.Ö. 30008242;li yıllarda Altaylarda geliştirildiği düşünülürse piramit inşa teknolojisinin Eski Mısıra Ön-Türk Uygarlıkları tarafından öğretildiği sonucuna ulaşılmaktadır.  

Tüm İnsanlık tarihini değiştirerek; MEDENİYETİN ASIL YARATICISININ TÜRKLER OLDUĞU SONUCUNU DOĞURAN bu olağanüstü keşif batılı bilim adamları() tarafından ısrarla görmezlikten gelinmekte ve insanlığın bilgisinden daha uzun süre saklanması mümkün olmayan bu piramitleri başka bir uygarlığa mal etmeyi amaçlayan maksatlı çalışmalar yapılmaktadır. 

14 Eylül 2010 Salı

Terk Edilmiş Tapınaklar






Bir dönemlerin en büyük, en ihtişamlı yapıları olan ve bugün günümüzde terk edilmiş yapıları olan tapınaklar...









Beng Mealea; Kamboçya


Kamboçya'nın Anor şehrindeki Anor Vat tapınağı eski şeklini koruyan ve bugüne kadar bozulmadan gelebilmiş en gizemli tapınaklardan biri.



Güneydoğu Asya'nın belki de en önemli turizm merkezi olan tapınak, Tanrı Vişnu'ya adanmış ve hala Kamboçyalıların hac yeri olduğundan dolayı gayet iyi durumda. 200 hektarlık alanı kaplayan bu yapıya 'kent tapınak' anlamına gelen Anor Vat denilmiştir.


Bir kulenin çevresinde yer alan dikdörtgen biçiminde kozalak şeklindeki kuleleri, galerileri, yolları ve teraslarıyla, gerçek boyutunda yapılmış hayvan figürleri ve çevresinde açılmış 200 metre genişliğindeki hendeğiyle oldukça etkileyici bir tapınaktır. Kamboçya’nın bayrağında da bu tapınağın resmi bulunmaktadır.






Ta Phrom; Kamboçya


Bir adı da 'gülümseyen insanlar ülkesi' olan Kamboçya, sihirli havasını Mekong ırmağının sularından, tropik ormanlarının bağrında gizlenen tapınaklarından ve acılarla dolu bir tarihten gülümseyerek gelen halkından alır. Bu gizemli ülkedeki en büyük tapınaklardan bir diğeri de Ta Phrom tapınağı. Ağaç kökleriyle sarılı olması nedeniyle tüyler ürperten bir görüntüye sahip.



İlk bakıldığında gizemli birtakım ruhların üzerinize geliyormuş hissi yarattığı bu yer, Kamboçya'nın görülmeye değer tapınaklarından biri.






Cham kalıntıları; Vietnam


Vietnam'ın tam ortasında yer alan 'Cham' kalıntıları eski Budist tapınaklarından kalan birtakım kalıntılardır. Bugün üzeri neredeyse tamamen otlarla ve sarmaşıklarla sarılmış bu tapınakların duvarları güçlü bir Hindu inancının varlığını yansıtıyor. Bu tapınaklar 1960 yılındaki savaşlarda ağır hasar aldı.







Nepal


Orta Asya'da Çin ile Hindistan arasında bağımsız bir ülkedir. Nepal halkını Hindistan'dan gelen Racputana asıllı Gurkal'larla, Güney Hindistan'dan gelen Bhutia'lar ve Nevar'lar oluşturur. 



Ülke halkının yüzde 80 i Hindu'dur. Nepal kendini dünyanın tek Hindu krallığı olarak tanıtır. Mistik inanışların merkezi olarak bilinen bu bölgede, kafanızı çevirdiğiniz her yerde eski tapınaklar görürsünüz. Doğa'nın hakimiyeti altına aldığı bu tapınaklar insana gerçekten doğaüstü birtakım güçlerin varlığını hatırlatıyor. 






Bali Adası


Bali Adası Endonezya'nın en bilinen adasıdır. Dini inançlarından dolayı da Hindu tapınaklarıyla ünlüdür. Endonezya'nın en yeşil adalarından biri olan bu adada bulunan tapınakların her duvarı yosunlar ve sarmaşıklarla kaplıdır. Tapınaklarda ayrıca tüylerinizi ürpertecek yontmalar ve dev figürler yer alır.







Doğu Afrika


Doğu Afrika dünyanın en eski dinlerine ev sahipliği yapıyor. Bin yıl öncesinden kalma tapınaklar, camiler ve kiliselere Kenya, Tanzanya, Somali ve Eritre’de rastlayabilirsiniz. Fotoğrafta gördüğünüz Gedi Camisi yakın zamanda ortaya çıkartılmıştır. Birçok esere, doğanın dışında hiçbir el dokunmamıştır.







Orta Doğu


Orta Doğu terk edilmiş birçok dini yapının evi. Fotoğrafta gördüğünüz Mısır’da bulunan cami gibi, birçok yapı kullanılamaz hale gelmiş. Bölgede bulunan önemli dini grupların çatışmaları sonucunda Golan Tepelerinde bulunan cami harap olmuş durumda. 



Yapının tekrar eski görkemli haline döndürülme olasılığı olmadığı için maalesef tek başına çürümeye bırakılmış.






Kiliseler


Terk edilmiş kiliselere, Amerika’nın özellikle kırsal bölgelerinde rastlayabilirsiniz. Minnesota’nın kırsal bölgesindeki bu kilise gibi birçok kilise, finansman ve dini lider yokluğu nedeniyle kapılarını kapatmak zorunda kalmıştır.








Hindistan’ın en iyi arkeolojik yeri


Yakın zamanda keşfedilen Talakadu tapınakları, yıllarca Bangalore şehri yakınlarında yüzyıllardır toprağın altında saklanmış. Bir Hindu tanrısı olan Shiva’ya adanan bu birbirinden uzak tapınaklar, daha keşfedilmemiş bölümlerinin olduğu hissini veriyor.








Kral mezarları, Vietnam


Vietnam eski krallarının mezarları, Perfume Nehri’nin yanında ve Hue şehrinin yakınlarında bulunmaktadır. Turistler bölgeye botla ulaşıyorlar, ama bazı tarih öncesi bölgelere gidebilmeleri için tepeleri aşmaları gerekiyor. Ayrıca, her ne kadar bazı mezarlar temizlenmiş olsa da, adımlarınızı atarken dikkat etmeniz gerekiyor. Zira bir yılana basabilir ya da üzüm bağlarına dolanabilirsiniz.







Babri Cami


Babri Cami 1922 yıkımından önce Hindistan’daki en görkemli dini yapılardan biriydi. Yapım tarihini kimse bilmiyor. Müslümanlar, Hintliler ve Jainism mensubu kişiler arasında yıllar süren tartışmalardan sonra, yapı bir grup Hintli milliyetçi tarafından tahrip edildi.



Sumela Manstırı



Sümela Manastırı , Trabzon ili, Maçka ilçesi, Altındere köyü sınırları içerisinde yer alan Panagia (Meryemana) deresinin batı yamaçlarında Mela (Yunanca 'siyah') tepesi üzerinde deniz seviyesinden 1.150 m yükseklikte yer alan bir Rum manastır ve kilise kompleksi olup, tam adı Panagia Sumela (Παναγία Σουμελά) veya Theotokos Sumela'dır.
Kilisenin MS 375-395 tarihleri arasında inşa edildiği sanılmaktadır. Anadolu'da sıkça rastlanılan Kapadokya kiliseleri tarzında yapılmış, hatta Trabzon'da Maşatlık mevkiinde benzeri bir mağara kilisesi daha vardır. Kilisenin ilk kuruluşu ile manastır haline dönüşümü arasındaki bin yıllık dönem hakkında fazla bir şey bilinmemektedir. Karadeniz Rumları arasında anlatılan bir efsaneye göre Atina'lı Barnabas ile Sophronios adlı iki keşiş aynı rüyayı görmüşler; rüyalarında, Hz.İsa’nın öğrencilerinden Aziz Luka’ın yaptığı üç Panagia ikonundan, Meryemin bebek İsa’yı kollarında tuttuğu ikonun bulunduğu yer olarak Sümela'nın yerini görmüşler. Bunun üzerine birbirlerinden habersiz olarak deniz yoluyla Trabzon'a gelmiş, orada karşılaşıp gördükleri rüyaları birbirlerine anlatmış ve ilk kilisenin temelini atmışlardır. Bununla birlikte manastırdaki fresklerde sıkça yer alıp, özel bir önem verilen Trabzon İmparatoru III. Alexios’un (1349-1390) manastırın gerçek kurucusu olduğu sanılmaktadır.



14. yüzyılda Türkmen akınlarına maruz kalan kentin savunmasında ileri karakol görevi üstlenen manastırın statüsünde Osmanlı fethinden sonra bir değişiklik olmamıştır. Yavuz Sultan Selim'in Trabzon’da ki şehzadeliği sırasında iki büyük şamdan buraya hediye ettiği, Fatih Sultan Mehmed, II. Bayezid, I. Selim, II. Selim, III. Murad, İbrahim, IV. Mehmed, II. Süleyman ve III. Ahmed'in de manastırla ilgili birer fermanları bulunmaktadır. Osmanlı döneminde manastıra sağlanan imtiyazlar, Trabzon ve Gümüşhane bölgesinin İslamlaşması sırasında özellikle Maçka ve kuzey Gümüşhane'de Hristiyan ve gizli Hristiyan köyleri ile çevrili bir alan yaratmıştır.




18 Nisan 1916’dan 24 Şubat 1918’e kadar süren Rus işgali sırasında Maçka civarındaki diğer manastırlar gibi bağımsız bir Pontus devleti kurmak isteyen Rum milislerin karargahı olmuş, nüfus mübadelesi ile bölgedeki Hıristiyanların Yunanistan'a gönderilmesinin ardından önemini yitirerek T.C. Kültür Bakanlığı tarafından yakın zamanda onarılana dek kaderine terkedilmiştir.